13 Nisan 2015 Pazartesi

Bursalı Mısın Kadifeli Gelin



İki yıl önce doğumgünümü kutlamak için geldiğimiz Bursa'ya bu sene de evlilik yıldönümümüzü kutlamaya geldik. İlk seyahatimizden aklımızda kalanlarla otel konusunda bu sefer tercihimizi Uludağ yolu üzerindeki Kervansaray Otel'den yana kullandık. Şehrin merkezinde de bir Kervansaray Otel olduğunu akşam yemeğine giderken yolda farkettik ama şimdi size bahsedeceğim otel, Uludağ yolu üzerindeki, tarihi Kervansaray Hamamını içinde barındıran otel olacak.

Daha otele ilk girişte sıcak bir gülümseme ile karşılanıyorsunuz; insana sizi rahat hissettiriyor. Oda konusunda da isteklerimizi sağlamada hat safhada özen gösterdikleri bir gerçek. Odalar oldukça güzel, temiz, yeni ve konforlu. Çocuklu ailelerin de rahatlıkla termal tatil yapabileceği kolaylıkta imkanları var; ve çok keyifli. Biz de 2,5 yaşındaki kızımızla geldik; ve sanıyorum termal havuzda ve hamamda bizden çok eğlendi :)

Odaya yerleştiğimiz gibi ilk işimiz mayolarımızı giyip önce sıcak havuza inmek oldu. İtiraf etmeliyim beklentiyi pek karşılamadı ama çok eğlendik. Bursa'da daha evvel kaldığımız otelin havuz ve masaj kısmında da rastladığımız üzere, burada da sadece havuz kısmında sanki bir tadilata girmişler de boya badana devam ediyormuş izlenimi vardı. Su sıcaklığı termal su kıvamında olmadığından normal havuz izlenimi veriyordu. Ama kapalı havuz ile açık havuzu duvarın altından, havuzun dibinden açtıkları bir pencere ile birbirlerine bağlamaları, ve dileyen misafirlerin dalarak dış havuza geçebilmeleri gerçekten şaşırtıcı bir buluş olmuş. En azından ben ilk defa böyle birşeyle karşılaşıyorum ve çocuk gibi bir oradan bir oraya dalıp dalıp geçiyordum :)

Havuzdan hevesimizi aldıktan sonra, otelin bünyesinde yer alan ve aynı zamanda günübirlik misafirlere de açık olan tarihi kervansaray hamamına geçtik. Burada ya erkekler bayanlar ayrı ayrı hamamlarda keyfinizi sürebiliyor ya da aile hamam odalarını önceden rezervasyonla kiralayıp ailenizle beraber tadını çıkartabiliyorsunuz. Bu aile hamamlarının da saati 90 TL idi. Erkek ve bayan ayrı ayrı girilen hamamlar için de otel müşterilerinden giriş ücreti alınmamakla beraber kese seabs ücreti olarak 20 TL, yanınızda keseniz yoksa da 1 kese için 5 TL ücret odanıza yansıtılmaktadır. Biz erkek ve bayanlar ayrı ayrı olmak üzere, klasik hamamlara girip çok keyifli bir mini spa seansı yaşadık diyebilirim. Kızım özellikle sıcak su ile oynayıp hamamın içerisindeki sıcak su havuzunda diğer misafirlerin çocukları ile çok da güzel oynayabildi. Onun için de değişik bir tatil olduğunu söyleyebilirim.

Hamam ve sıcak su seansımız sonrası odalarımızda da biraz dinlenip yemek ve eğlence için Arap Şükrü diye bilinen restaurantlar sokağına indik. Önceki gelişimizde de yine Arap Şükrü sokağında Çetin isimli restaurantta doğumgünümü kutlamıştık; ve orada da inanılmaz eğlenmiş, balık ve mezelerin tadına doyamamıştık. Bu sefer de değişik bir yer olsun diye Vira Balık'dan rezervasyonumuzu yaptırdık ve buradan da inanılmaz keyif aldık. Her iki mekan da, hem güleryüz, hem hizmet kalitesi, hem nezihlik, hem de yemeklerin tazeliği açısından benden on üzerinden on alacak düzeyde. Özellikle, eşinizle, sevgilinizle, arkadaşlarınızla rahatlıkla gelip felekten bir gece çalabileceğiniz harika bir ortamı var. Bursa'daki saatlerimizi, Arap Şükrü'de kadeh kaldırarak sonlandırırken ertesi gün dönüş yolunda nereleri gezeceğimizi düşünmeye başlamıştık bile.


Bir önceki seyahatimizde birçok türbe ve camii ziyareti yaptığımızdan bu sefer görmediğimiz yöresel-tarihi bir yerleri görerek İstanbul'a dönmek istedik. Ve Cumalıkızık ziyareti ile güne başladık. Cumalıkızık ilk izlenim olarak, Şirince'yi görüp bilenlere oldukça tanıdık bir manzara sunuyor. Tek fark; köyün arkasından göğe doğru uzanan sarp dağların üzerindeki karlar...Cumalıkızık, Uludağ'ın eteklerinde kurulmuş beş kızık köyünden biri ve UNESCO koruması altında. Tarihi doku çok iyi bir şekilde korunmuş ve evlerden bir tanesi müzeye döndürülmüş; 2 TL ücretle girip gezebiliyorsunuz. Bu ücreti de aslında eve girerken ayaklarımıza giydiğimiz galoşların temini için talep ediyorlar. Fotoğraf çekmeye meraklıysanız, her sokak size bambaşka kareler sunuyor. Burada da kahvaltımızı yine köyün eski evlerinden biri olan "Taş Ev" isimli köyevinde yaptık. Hizmet, güleryüz, arı gibi etrafta dolanan gencecik çocuklar ve kahvaltıda sunulan peynir, pekmez, bal, kaymak, yumurta ve sucukların kalitesini size burada kelimelerimle anlatamıyorum; muhakkak gidip kendiniz görüp tatmalısınız :) Klasik kahvaltılıkların dışında süpriz lezzetleri de var :) Kahvaltı sonrası köyü biraz turlayıp birkaç fotoğraf çektikten sonra Cumalıkızık'a, köyün girişindeki kafelerden birinde kahve içerek veda ettik.




Köyden ayrılırken yolumuza İznik üzerinden devam etme kararı aldık. Çinileri ile meşhur İznik, beni oldukça şaşırttı. Yol bizi direk İznik Gölü kenarına indirdi ama ya gezilecek yerlerin lokasyonunu bilmediğimizden veya gerçekten de gezilecek pek fazla bir yer olmadığından, sadece gölün etrafında kısa bir tur atıp yolumuza devam ettik. Çinileri ile meşhur bir merkezde tek gördüğümüz çinici de kapalıydı :) Bence İznik'i ayrı bir turumuzun içine katıp, gezilecek görülecek yerleri öncesinden araştırarak gitmemiz yorumlamamız açısından daha sağlıklı olacak. Dolayısıyla İznik'i bir başka tura bırakıp Yalova feribotuna doğru yola çıktık.

Güneş yavaş yavaş dağların arkasında kaybolurken gökyüzüne bıraktığı kızıllığı yarıp geçercesine son hız Eskihisar'a ulaştık. Yorulduk, evet; ama gördüklerimiz, tattıklarımız ve keyfini sürdüğümüz herşey bu yorgunluğa değdi. İstanbul çevresine bu kadar yakın, gezilip görülmeye değer ne kadar da çok yer olduğunu düşünüp yeni seyahat noktalarını belirleyerek evlerimize döndük.


Bir sonraki turumuzda görüşmek dileğiyle okurlarım :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder