Hiçbir özel
günden hazzetmiyorum doğumgünleri hariç. Ona bile bir senedir şöyle azıcık
kuşkuyla bakar oldum. Eskiden organizasyon yapmadı diye günlerce sevgilimle küs
kaldığım ve adamcağıza deli gibi işkence çektirdiğim anları hatırladıkça
kendimden utanıyorum; yalan dolan yok.
Özellikle sevmenin
ne demek olduğunu bilmeyen insanların Sevgililer Gününü kutlaması manasızlığı
ile kadınların hergün, her saniye kendilerini kaybedercesine dayak yedikleri
bir toplumda Kadınlar Gününün anılması nahoşluğu ciddiyetsizlik anlamında
birbirleriyle yarışır düzeyde bence. Ayrıca niye Kadınlar Günü var da Erkekler
Günü yok arkadaş...Özellikle de buna takmış bulunuyorum. Yani erkeklerin günahı
nedir?
Her özel günün akşamı
muhakkak TEM’de gişelerden çıktıktan sonra köşeye konuşlanan uyanık, akıllı,
ticari zekası elektrik sayacı gibi dönen çiçekçinin önünde oluşan kuyrukta
birbiri ardına can havli ile çiçek almaya çalışan mecburcu kocalar veya
sevgililer, birkaç dakika sonra eve eli boş gitme gafletinin sonucu olarak
karşılaşacakları en iyi ihtimalle birgün, en kötü ihtimalle aylarca sürecek stratejik
kafaya kakma operasyonlarından kurtulmak pahasına herşeyini o çiçekçiye
verebileceğini açık ve net gösteren yüz ifadesi ile ödeme sırasının kendilerine
gelmelerini bekliyorlar. Bu arada, zamandan kazanmak amacıyla da çiçeği
verirken yüzlerinin alması gereken o sahte gülümseme ve aşk ifadeleri için
kendi kendilerine ufak çalışmalar yapıyorlar. Yeri geldiğinde, özellikle de
trafikte, aslan kesilen bu kocaman adamların kadınlar karşısındaki bu
çaresizliği bana denize düşen yılana sarılır atasözünü anımsatıyor her
seferinde. Zaman zaman üç kuruş gidecek diye maliyet hesabı yapan kimi
adamların bile böyle bir gün ve gecede neleri varsa ortaya dökmeye hazır ve
nazır o bonkör halleri beni kendimden geçiriyor. Yani bazısının yanında
susuzluktan ölseniz az ötede 50 kurusa su satan var az bekle mantalitesinden kurtulamamaları ama bir buket çiçeğe ortalamada
verebildikleri 10-15 TL, kutlanmaya değer. Asıl bunu kutlamalıyız böyle günlerde
diye düşünüyorum.
Geçen sene
Sevgililer Gününde aynı mantıktan hareketle sevgilime çiçek göndereyim dedim. Çiçek
firmaları için sanıyorum o kadar nadir ve karşılaşılmamış bir durumdu ki gün
içerisinde çiçeğimi teslim edemeyip bütün süprizimi bozmak bir yana, bir de
beni sinir ettikleriyle kaldılar. Şaka gibi her gün inatla gönderdikleri mailler
ile sinirlerimi bozma işini rutine bağlayıp erkeklerin böyle günlerde ne karın
ağrıları çektiklerini bana birkez daha hatırlatıyorlar sağolsunlar. Ne merem
bir dertmiş bu süpriz düşünme, onu bulma, bulsan da hayata geçirme, hayata
geçirsen de karşındakinin gözünde gerçekten o süprizi başarma işi...O an bu
zorlukların hepsini çekmiş, çeken, çekecek tüm erkeklerin ellerinden öpesim
geldi. Her özel günde, acaba bu sefer neye ihtiyacı var, ne ister, ne yapsam
mutlu olur, en azından ne şekilde karşısına gidersem “vıdıvıdı”dan kurtulurum
gibi düşünce sarmalları içerisinde normal insanların pes etmesi, yok olması
beklenirken hala paşalar gibi ayakta durmaları, içlerinde yaşayan ama bu günler
dışında dışarı çıkmayı yeğlemeyen o gizli, saklı cesaret dürtüsünü tebrik edip
başımın üstüne koyasım var. Tüm bunlar düşünüldüğünde asıl kutlanması gereken
Kadınlar değil Erkekler Günüdür, ey ahali.
İlla Kadınlar
Günü için birşey yapılacaksa, yani bundan kaçarımız yoksa, mecbursak, o zaman “Kadınlarımızı
Korumadığımız İçin Utanma Günü” olmalı 8 Mart. İsmi çok uzun oldu ama
yapılacağı zaman elbet bir reklam, pazarlama çalışması yapılır diye düşünüyorum.
Kadınlarımızı koruyamadığımız bir yerde, en önemlisi ironik olarak
kadınlarımıza şiddet uygulayanların yine bir kadın tarafından yetiştirilmiş, bu
vesile ile kendilerine çocukluktan beri ne verildiyse istemsiz olarak onu
yansıtan erkekler olduğu düşünüldüğünde, Kadınlar Günü diye bir günün varlığı
bile bu gerçekle dalga geçer gibi. Mağazaların birbiri ardına yaptığı indirim
paketleri de günün anlam ve önemini iyice raydan çıkartan başka bir anlamsız
hareket. Gözlerini direk cüzdanlardaki üç kuruş paraya diken, bunu yaparken de erkeklerin
bu tarz günlerde içerisine düştükleri o saçma psikolojiyi bilinçli bir şekilde
kullanarak olayı tamamen ticari bir boyuta getiren pazar stratejileri de
cabası. Dolayısıyla sırf o günün ismi birileri tarafından “Bilmem Ne Günü”
olarak kondu diye koştur koştur alışveriş yapmanın hiçbir yanı özel ve güzel
değil; sadece bir zorunluluk, ötesi yok. Bu şartlar altında da, gelmeyen bir
çiçek veya hediye için mutluluğu bozup kısacık ömrümüzün anlık günlerini
huzursuz, mutsuz, küs geçirmenin hiçbir mantıklı açıklaması yok. Ama böyle
günlerde kapıyı açtığımda, karşımda
bir süprizle karşılaşsam sevinmem mi? Deli misiniz havalara uçarım. Olayın o
kısmı ayrı tabi J
Yani bütün bir
yıl içerisinde sadece bir güne özel bir anlam yükleyip kutlamakla kurtulmuş
olmuyoruz etrafımızı saran gerçeklerimizden. Haber programlarında dayak, şiddet,
vahşet haberleri çıktığında kanalı değiştiren, komşumuzdan acı feryatlar
yükseldiğinde televizyonun sesini açan, sokakta dayak yiyen yerlerde sürüklenen
bir kızcağız gördüğümüzde durmadan hatta aman bize bulaşmasın mantığı ile yan
gözle bile bakmadan önünden geçip 10 dakika sonra gördüklerimizi unuttuğumuz
bizler, sanki bunlar hiç olmamış gibi her sabaha yeni bir iç huzuru ile uyanıp Kadınlar
Gününü de haldır haldır kutluyoruz (!). Kutlamalar çerçevesinde kadına şiddet
konulu yayınların televizyonlara bir geceliğine aniden hakim olurken, ertesi
sabah yine aynı hızla gündemden düşmeleri; sokak ortasında, çocuklarının
gözlerinin önünde, kendilerini en güvende hissettikleri evlerinde son
nefeslerini veren kadınların haberlerinin manşetlerden üçüncü sayfa haberlerine
kadar gerilemeleri bu konuya verdiğimiz sahte önemi hepimizin yüzüne bir tokat
gibi çarpıyor. Ama yüzlerimiz o kadar da kalınlaşmış ki hissetmiyoruz bile tam
anlamıyla yüzümüze çarpanın ne olduğunu.
Pozitif ayrımcılıkla
o kadar çok haşır neşir oluyoruz ki sadece kadınların değil bu topraklarda
erkeklerin bile şiddete, kimi zaman şiddetin en kötüsü ve en ağırına, maruz
kalabildiklerini, kalabileceklerini aklımızın ucundan bile geçirmiyoruz. Hatta
bunları sanıyorum bilerek gündeme de almıyoruz ki inançlarımız ve değerlerimiz
konusunda savurduğumuz beylik laflar havada kalmasın; biz bizim yalancımız
olmayalım. Bence yaşadığımız bu toplumun geldiği son noktada Kadınlar kadar
Erkekler de koca bir yıl içerisinde en azından bir gün anılmayı, taktir edilmeyi,
belki de haber yapılmayı, hediye almayı, evde bir süprizle karşılaşmayı, yani
insani dürtülerinin okşanmasını hakediyorlar. Ama biz herşeye hep tek taraftan
bakmayı üst düzey bir şekilde başarabilen bir toplum olarak bu ayrıntıyı da
görmezden gelmeyi bir başarı sanıyoruz. Üstünü kapadıkça mutlu olduğumuzu
zannediyor; bu sanal mutlulukla yaşamayı kendimize kar biliyoruz.
Onun için ben
diyorum ki birazcık kendimize karşı dürüst olalım da bırakalım bu özel gün
saçmalıklarını. Yok alışverişe gitmeyi, yok çiçekçilere para yedirmeyi, yok
gönülden gelmeyen jestleri yapmak mecburiyetinde kalarak akşamına şahit olunan
şiddet manzaralarına gözlerimizi yummayı...Bırakalım bunları. Şahit olduklarımıza,
gördüklerimize gözlerimizi kapamaya devam ettiğimiz, bunu önlemek için
alınabilecek önlemlere destek olmadığımız, fikir üretmediğimiz, çocuklarımızı
erkek-kız diye ayırmadan aynı insani etik değerler çerçevesinde eğitmediğimiz
sürece 8 Mart, 7 Mart’ı takip eden birgünden daha fazlası olamaz.